Demek ki, dünya 5’ten küçükmüş. Yine “ıslah ediciler” rolü ile kuzu postuna bürünmüş kurtlar, yeni bozgunculuk planlarını hayata geçirmek için seferber olmuşlar. Nasıl oluyorsa bu tuzaklar konusunda meclisteki hemen hemen bütün partiler tam bir uyum, ortak bir anlayış ve ittifak içindeler. Bu konudaki muhteşem uyumu, 28 Şubat’ta DİSK, TİSK, TÜRK-İŞ, TESK, TOBB. Bunlar dışarıda birbirine kurşun sıkarken, 28 Şubat’ta işaret büyük yerden gelince millet iradesine karşı kol kola girmişlerdi.

Yoksa eski günlere geri mi döndük. Biz bu kirli ittifakı İstanbul Sözleşmesi’nde de görmüştük.

Birileri, 2014’te de buna benzer bir tebliğ gündeme getirmişti. (Değişik: RG-11/6/2014-29027)  sayılı “Terörün finansmanına yönelik şüpheli işlemlerin bildirimi genel tebliği”nin girişinde şöyle deniyordu: “Terörün finans kaynaklarını engellemek suretiyle terörle daha etkin mücadele etmek amacıyla, 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 3’üncü maddesinde fon sağlanması veya toplanması yasak fiiller, 4. maddesinde ise terörizmin finansmanı suçu aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.”

Bu düzenleme, herhangi bir uluslararası örgüt ya da sözleşmeye atıf yapmıyordu. 3. Madde’de “Bir halkı korkutmak veya sindirmek ya da bir hükûmeti veya uluslararası kuruluşu herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya zorlamak amacıyla, kasten öldürme veya ağır yaralama fiilleri” deniyordu. Yeni yasa teklifinin genel gerekçesinde, CEDAW-İstanbul Sözleşmesi örneğini hatırlatan biçimde şu ifadeler yer alıyor: 

“Suç ve suçlulukla etkin mücadelenin bir yönü olarak suçun malî boyutuyla mücadele, geçtiğimiz yüzyılda kazandığı önem ile birlikte ülkemizde de bir ceza politikası önceliği olarak benimsenmektedir. (…) 

Ülkemizin taraf olduğu, 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin uygulanması ve sözleşme hükümlerine uyumun sağlanması ile BMGK’nın 1267 (1999) ve müteakip kararları ile 1373 (2001) sayılı kararlarındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı (…) kanun kabul edilmiştir. (…) Bu yeni düzenleme ile konu, bir adım daha ileri götürülerek BM Güvenlik Konseyi kararları ile ilişkilendirilmektedir.” 

“Great reset” öncesi “Yeni Normal”e geçerken böyle bir düzenleme düşündürücüdür. Bu ilişki, kanunun genel gerekçesinde şöyle tanımlanmaktadır: “Bu bağlamda teklif konusu başlıklardan en önemlilerinden birini, BMGK’nın 1373 (2001) sayılı Kararı ve FATF’ın 6 numaralı Tavsiyesi ile uyum için terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlığının dondurulması mekanizması oluşturmaktadır. 

Doktrinde “Hedeflenen Malî Yaptırımlar”, “Akıllı Yaptırımlar” ve benzeri ifadelerle nitelendirilen ve BMGK’nm 1267 (1999) ve müteakip Kararları ve 1373 (2001) sayılı Kararına konu yaptırımlar rejimi uyarınca, terör ve terörizmin finansmanı ile bağlantılı kişi, kuruluş veya organizasyonların malvarlıklarının ülkelerce dondurulması öngörülmektedir. 

Bu bağlamda, BMGK’nm 1267 ve müteakip Kararları, anılan kararlarda belirtilen terörle iltisaklı gruplarla bağlantılı olmaları nedeniyle, yine BMGK tarafından oluşturulan Yaptırım Komitelerince üstelenenlerin malvarlıklarının ülkelerce gecikmeksizin dondurulmasını öngörmektedir

 

Ulusal mevzuatımız bakımından, BMGK’nın Yaptırım Komitelerince listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların Türkiye’deki malvarlıklarının dondurulması 6415 sayılı Kanunun 5’inci maddesi uyarınca mümkündür. 

Öte yandan; BMGK’nın 1373 (2001) sayılı Kararı, terör ve terörizmin finansmanı ile bağlantılı kişi, kuruluş veya organizasyonların malvarlıklarının dondurulmasının yabancı devletlerden talep edilebilmesini veya diğer devletlerin talebi üzerine söz konusu malvarlıklarının dondurulabilmesini gerektirmektedir. Anılan Kararın gereği olarak, yabancı devletlerce belirlenen terör ve terörizmin finansmanı ile bağlantılı kişi, kuruluş veya organizasyonların Türkiye’deki malvarlıklarının dondurulması 6415 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi uyarınca mümkündür. (…) 

6415 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde yapılan değişiklik ile BMGK’nın 1373 (2001) sayılı Karar ve FATF’ın 6 numaralı Tavsiyesi ile uyum sağlamak amacıyla malvarlığı dondurma mekanizması ihdas edilmesi amaçlanmaktadır. 

Öte yandan; Teklifle Ülkemizin suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele kabiliyetini arttırmak ve bu anlamda adlî araçların etkin kullanımı amacıyla. 6415 sayılı Kanun başta olmak üzere ilgili diğer Kanunlarda değişiklikler yapılması öngörülmektedir.(…) 

Adalet Platformunun bildirisinde yer alan şu ifadeleri (diğer bildirilerdeki haklı endişeleri desteklemenin yanında) de buraya alıntılama gereği duyuyorum: “Dünya 5’ten büyüktür” diye çıktığımız yolda, BM Güvenlik Konseyi’nin tanımladığı “Terörist kişi ve örgütler”e eğer bir operasyon yapılacaksa, o örgüt PKK, FETÖ, PYD, DHKP-C gibi örgütler olmayacaktır. 

 

O örgütler yarın Suriye’de ve Filistin’de ya da Libya ve Mısır’da, Afganistan’da işbirliği yaptığımız örgütler olabilir ve BMGK daimi üyesi “5’li Çete” tarafından ülkemizden birçok resmi ya da hükümet dışı STK’lar, insani yardım örgütleri terörist kapsamında değerlendirilerek uluslararası arenadaki faaliyetleri engellenebilir ve temsilcileri, işbirliği yaptıkları örgütler terörle ilişkilendirilebilir. 

Bu yasa bu şekilde çıkarsa, bunun sonucu birçok ülkede faaliyet gösteren yarı resmi kuruluşlar ve STK’lar yanında, bu kuruluş ve STK’ların işbirliği yaptığı kişiler ve kuruluşların faaliyetleri engellenebilir ve mal varlıklarına el konulabilir. Dahası, “Global 5’li çete” dışında FED ve IMF, Dünya Bankası, (…)  “yeni normal” döneme geçiş için ilana hazırlandıkları “Global Great reset” ile birlikte  yeni bir “Bretton Woods”dan söz etmektedirler. 

Buna göre; ABD’deki Federal Reserv mevcud dolar yerine yeni bir sanal parayı tedavüle sokmaya hazırlanmaktadır. Bu çerçevede eski dolarların iadesi aşamasında, dünyada tedavülde bulunan paralardan çok büyük bir kısmını, terör örgütleri ve uyuşturucu ile ilişkilendirerek, önemli bir kısmını sahte ya da kayıt dışı, kara para kapsamında değerlendirerek karşılığını ödemeyi reddederek, talep sahipleri hakkında hukuki soruşturma süreci başlatmaya hazırlanmaktadır. 

Böyle bir zamanda BMGK ile doğrudan ilişkilendirilmiş bir şekilde böyle bir yasa çıkartmak, dünyada başta Çin ve Rusya, bazı petrol üreticisi ülkeler ve ABD’nin “Haydut Ülkeler” olarak tanımladığı, uluslararası sisteme karşı çıkan ülkeler olmak üzere, o ülkelere karşı global ölçekte bir hukuki sürecin başlatılmasına sebep olacaktır. 

Bu süreç 17/25 Aralık 2013’ün global ölçekte bir yansıması olacaktır. (…) Elbette bunu yaparken, İstanbul Sözleşmesi’nde “Kadına şiddet”i kullandıkları gibi, bugün de “Terör örgütlerine yardım yataklık ve finansmanını önleme”yi kullanmaktadırlar. “Islah edici” olduklarını söylerken bu maskeyi kullanmakta ve gerçek maksatlarını gizlemektedirler. Asıl maksatlarının “Bozgunculuk” olduğunu İstanbul Sözleşmesi’nden ders olarak çıkartmamız gerekirdi aslında.. 

 

Bu yasa, sadece STK’lara değil, devlete ve ekonomiye yönelik bir tehdittir. 17/25 Aralık’ın sene-i devriyesinde bu konunun bir an evvel yeniden değerlendirilerek bu tasarının geri çekilmesi gerekir”. 

Selam ve Dua ile..

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)