Bu kadar önemli bir şehirde, bu kadar hayati bir konuda, en kötü senaryoya göre hazırlık yapmak gerek. Bu iş sadece siyasi kararlar ve bürokrasi üzerinden halledilebilecek bir konu değil. Tek tek insanlar, kurumlar, STK’lar ve media da hazırlıklı olmalı. Ben, mesela Media’nın bir deprem senaryosu, planı olduğunu sanmıyorum.

İzmir depremi ile deprem konusu tekrar gündeme oturdu. İstanbul depremi, İzmir depremi ile kıyaslanmaz. Bu konu ülkemizin temel sorunlarının en başında geliyor.

İstanbul deyip geçmeyin. Ülkemizin en büyük nüfusuna sahip şehri. Yaklaşık 15 milyon 300 bin kişi yaşıyor İstanbul’da. Tek başına 204 ülkeden 131’inden daha büyük. Ve her yıl 200.000 kişi daha artıyor. Yaz kış nüfusu bile milyonlarla ifade ediliyor. 81 ilden ve bir o kadar ülkeden insan yaşıyor. Tekirdağ ve İzmit üzerinden 5 milyon insan şehre giriş-çıkış yaşıyor.

Mesela Belçika’nın nüfusu 11.5 milyon, Yunanistan 11.1 milyon, Avusturya 8.8 milyon, İsviçre 8.5 milyon ve Bulgaristan 7 milyon kişi.

Balkanlarda 12 ülke, Avrupa kıtasında 50’si bağımsız, toplam 64 ülke var.  Türkiye’nin kara sınırı ile doğrudan bağlantılı Doğuda 4, Güneyde 2 ülke yanında, Güney koridorunda 14, Doğu koridorunda 15 devlet var. Yani 64 Avrupa Ülkesi ile Asya ve Afrika koridorundaki 30 ülkenin hava, kara, demir ve denizyolu bağlantısı büyük ölçüde İstanbul’dan geçiyor. Yani dünya ülkelerinin neredeyse yarısının ana koridoru İstanbul üzerinden geçiyor. Burası 3 kıtanın kesiştiği, dünyanın sıfır noktasındaki çok önemli bir merkezdir. Burası dünyanın sıfır noktasıdır. İnsanlığın ana yurdudur.

Biz sahip olduğumuz değerin farkında değiliz maalesef. Bilmiyorum, bilmediğimizi de bilmiyoruz. Ne Ortodoksluğu biliyoruz, ne İznik’in ne anlama geldiğini, ne Doğu Roma’yı, ne Bizans’ı, ne Selçukluyu, ne de Osmanlıyı biliyoruz.

Ve İstanbul depremi bekliyor. Deprem yapıları yıkar, can enkaz altında kalır. Bunu biliyoruz, ama sahile fay hattına yakın riskli yerlere gökdelenler bitişik nizam, monoblok dev yapılar, AVM’ler yaptık. Ne yazık ki çoğu yıkılacak ya da oturulamaz hale gelecek, 7.5’ten yüksek bir depremle.

Tek defada da kırılsa bu fay, 2 ya da 3 aşamalı da kırılsa büyük bir felaket.

Deprem bizi ne zaman, saat kaçta, nerede yakalayacak bilmiyoruz. Onun için can kaybı hakkında bir şey söylemek kolay geldi. Deprem sonrası, depremden daha zor olabilir. Dışarıdan yardım etmeye gelseler, kim nereye gidecek. Onların temel ihtiyaçlarını kim nasıl karşılayacak. Gelmeseler, yakınlarını arayıp bulmak isteyeceklerdir.

Deprem sonrası 72 saat zor geçecek. Şimdiden deprem çantalarımızı, çadırımızı hazırlayalım derim. Keşke devlet bunun önünü açsa bu paketler Diyanet/cami, Kızılay, insani yardım örgütleri tarafından halka dağıtılsa, bu ürünlere vergi muafiyeti getirilse. Yarın bunları temin etmek bir dert, temin etseniz ihtiyaç sahibine ulaştırmak ayrı bir dert.

Burası uluslararası bir koridor. On binlerce TIR ve yolcu gelip gidiyor. Bu koridorun açık tutulması önemli. Yığılma başka sorunlara yol açar. Aslında Sakarya, İzmit, Tekirdağ hattı çok önemli. Bursa ve Yalova da son derece, hayati anlamda önemli. Karadaki transit geçişin mutlaka açık tutulması, altüst geçişlerde sorun yaşanırsa, alternatif güzergahlar planlanmış olmalı.

Yıllardır söyleyip durdum. Mal ve canı kurtarmak zor ve pahalı. İstanbul bir bilgi hazinesi, bir milli bilgi merkezi ile kişi, özel ve kamu kurumlarının, 3. sektörün bilgileri bir hosting merkezi üzerinden büyük ölçüde kurtarılabilir. Ama anlatamadım. Bu altyapı ülkemizin siber güvenliği için de hayati önem taşıyan bir konu idi ama olmadı işte. Bir el bu işi engelledi. Bu konu ile ilgili temel altyapı olmadıktan sonra sadece bir tüketicisiniz. Başkalarının pazarı olursunuz, bilgileriniz yağmalanır.

Bu kadar önemli bir şehirde, bu kadar hayati bir konuda, en kötü senaryoya göre hazırlık yapmak gerek. Bu iş sadece siyasi kararlar ve bürokrasi üzerinden  halledilebilecek bir konu değil. Tek tek insanlar, kurumlar, STK’lar ve media da hazırlıklı olmalı. Ben, mesela Media’nın bir deprem senaryosu, planı olduğunu sanmıyorum.

Bakın bütün ülke sallansa İstanbul hepsinin yardımına koşabilir, ama İstanbul sallanınca bu yükü bütün ülke birlik olsa yine de ihtiyaçlar tam olarak ve zamanında karşılanamaz. Bunun için sadece büyüklük değil, coğrafi imkansızlıklar sözkonusu.

Bilim adamları, sadece son 1000 yılın fay hatları ile ilgileniyorlar. Başka bilgiler, senaryolar ve gerçekler var. Bin yılda bir manyetik kutup fiziki olarak, hem de (+-) olarak yer değiştiriyor. Bu da dünya üzerindeki atmosfer  basıncı ve yer merkezindeki elektromanyetik alan ve fiziki olarak magma baskısının yönünü değiştiriyor. Yani bugün, hem son bin yılın fay hatları aktif, hem de bir önceki bin yılın uyuyan fay hatları aktif hale geliyor. Bu ikisi arasındaki çatışma yeni fay hatlarının oluşmasına sebeb oluyor. Bunun anlamı daha çok deprem, daha çok yanardağ, daha çok şimşek. Dahası, rüzgarlar, su akıntıları, kuş göçleri, yeraltı sularının yönü ve iklimler değişecek, buzullarda erimenin ötesinde kütlesel kırılmalar yaşanacak. Daha fazla manyetik fırtınalar yaşayacağız. Bu kozmik dönüşüm sadece dünyada değil, diğer gezegenlerde de yaşanacak.

Bakın, hiçbir şey yapılmıyor değil, ama bunlar yeterli değil, olamaz. Daha fazlası gerek, daha fazlası gerek. Herkesin, hepimizin hazır olması gerek. Bu deprem sadece İstanbul’u değil, Marmara bölgesini sallayacak. Daha doğrusu Türkiye’yi sallayacak!

Yani sıradan bir depremle değil, bin yılda bir olan bir afet riskiyle karşı karşıyayız. Sonuçta ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Kolaylıklar ve zorluklar iç içe.

Sonuçta imtihan oluyoruz. Mü’minler için ecel, rızık ve kader bir korku olmamalı. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var! Yeter ki O’nun razı olduğu kullarından olalım. O zaman mahzun olmayacağız. Allah zorlukları kolaylaştıracak. Sabır, akıl, mücadele; rıza ile ulaşacağımız zafer bu imtihan perdelerinin arkasında saklı. Selâm ve dua ile.

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)