Eğitim-Bir-Sen Manisa Şubesi, Şehzadeler ilçesindeki tarihi Bedesten Salonunda Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak’ın konuşmacı olarak katıldığı ‘28 Şubat’tan, 15 Temmuz’a vesayetin derin gerçekleri’ içerikli konferans düzenledi.

Eğitim-Bir-Sen Manisa Şubesi, Şehzadeler ilçesindeki tarihi Bedesten Salonunda Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak’ın konuşmacı olarak katıldığı ‘28 Şubat’tan, 15 Temmuz’a vesayetin derin gerçekleri’ içerikli konferans düzenledi.

 

Konferansın açılış konuşmasını yapan Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube Başkanı Mesut Öner, “Millet iradesine balans ayarı yapma gayreti olan 28 Şubat darbesi, özünde millete, milletin değerlerine ve milletin iradesine yönelmiş bir darbedir. Bütün darbeler gibi 28 Şubat da bir mühendislik projesidir ve toplumu, siyaseti, idareyi, inancı, ticareti, ekonomiyi, yargıyı, eğitimi, kısacası hayatın tüm alanlarını dizayn etmeyi amaçlamıştır.” dedi.


 

“Amaç, yeniden büyük Türkiye idealini yok etmekti”

 

Emperyalizmin desteğini alan Batı Çalışma Grubu eliyle dışta, bir milletin uyanmasını, bağımsız politika üretmesini istemeyen irade ile içte, rant ve ikbal düzenini devam ettirme gayretinde olanların ortak çıkarda birleşerek üç unsuru hedef aldıklarını vurgulayan Öner, “Batıcı politikaların bizi kopardığı gelişmekte olan doğu ülkeleriyle bizi bir araya getirecek ve siyasi, ekonomik güç potansiyeli üretecek D-8 girişimi; milletin kaynaklarını hortumlayanların kurduğu rant, faiz ve talan sisteminin önüne geçen ‘havuz sistemi’; mütedeyyin kitlelerin kamusal alan ve siyasette yer alma iradesi ile milletin güç ve öz güven aldığı inanç ve değerleri. Esasen bu üç unsur üzerinden yeniden büyük Türkiye idealini yok etmeyi amaçladılar. Apoletli medya, bazı sivil görünümlü üniformalı sivil toplum kuruluşları, yargı ve YÖK gibi dönemin vesayet kurumları ise darbeye gerekçe ve malzeme üretme misyonu üstlendiler. Sonuçta millet iradesine kastedip, millet düşmanı projelerini uygulayacak siyasi kadroları başa geçirdiler. 28 Şubat darbesine açıkça destek veren, darbe ve cunta karşıtlığı ile nam salmış, özgürlük ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen nice kişi, kurum ve çevrelerin de bu süreçte parlak makyajları döküldü ve o makyajın altında sakladıkları çirkinlikleri ortaya çıktı.” şeklinde konuştu.

 

“28 Şubat’tan, 15 Temmuz’a vesayetin derin gerçekleri” içerikli konferansa konuşmacı olarak katılan Abdurrahman Dilipak, “28 Şubat süreci diye bilinen süreç, 28 Şubat 1997’de yapılan MGK toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan bir süreçtir. İrtica, ordu ve bürokrasi merkezli oligarklar tarafından öncelikli tehdit olarak algılanmış ve yaşananlar, askeri bazı şahıslar tarafından post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır.” dedi.


 

“Susurluk bu konuda bir kırılma noktası oldu”

 

Aslında paralel hesaplaşmanın o gün başladığına dikkat çeken Dilipak, “Cemaat kuluçka dönemini tamamlamış, 2000 yılından itibaren devleti ele alması gerekiyordu. Ama Laikçiler ve Ulusalcılar paralel yapının derin devlete entegre ve enjekte edilmesine karşı çıkıyordu. Muhalifler ulusalcı kanat olarak biliniyordu ve Batı Çalışma Grubu adı altında açıkça Genelkurmay içinde örgütlenmişlerdi. Ilımlı İslam politikası çerçevesinde Laikçi, Ulusalcı, Kemalist, Alevi unsurlar seyreltilecek, yerine paralelciler ikame edilecekti. Susurluk bu konuda bir kırılma noktası oldu. Hükümet Batı Çalışma Gurubunun üzerine gitmedi. Çünkü birileri kan dökmeye karar vermişti. Susurluk’ta Çatlı’nın tasfiyesi de karşı tarafın gözünü kararttığını gösteriyordu. Sonuçta hükümet düştü. Derin devlet derin iktidarı ılımlı İslamcılarla paylaşmak istemiyordu. Sonuçta Gülen 1999 Mart’ında ABD’ye götürüldü ve koruma altına alındı. Sonrasını biliyorsunuz, AK Parti’nin kuruluşu, Erdoğan’ın engellenmesi, Gül dönemi, Irak’ın işgali ve tezkere olayı. Aslında tezkere geçmiş olsaydı, Balyoz ve Ergenekon’da karizması çizilenler Irak’ta işi bitirilecek isimlerdi. Böylece paralelcilerin önü açılacak, dikensiz bir gül bahçesine buyur edileceklerdi. Ama bir defa daha evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Gül cumhurbaşkanı oldu, Baykal rolünü iyi oynamadığı için tasfiye edildi. Yerine geçici olarak Kılıçdaroğlu getirildi. Paralel yapının MİT ve emniyet istihbaratı ele geçirmesi engellendi ve büyük hesaplaşma başladı. Bu süreçler yaşandı ve geçti. Ardından 15 Temmuz ihanet gecesini gördük. Bu tür ihanetlerin yaşanmaması için süreçlerin iyi analiz edilmesi gerekir. 28 Şubat davasının çok dar anlamda sürdürüldüğünü ve medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK ayağı üzerinde herhangi bir çalışma olmadığına şahit oluyoruz.” şeklinde konuştu.

 

Programın sonunda Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube Başkanı Mesut Öner tarafından Abdurrahman Dilipak’a hediye takdiminde bulunuldu.

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)