Resulullah öyle buyurdu: Elinizde bir fidan varken biri gelse size yarın kıyamet kopacak dese, önce elinizdeki fidanı dikin. Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Olur böyle vakalar. Acayib ve garaib şeyler sürpriz olmamalı. Biz tarihin yaşayan tanıklarından biriyiz ve zamanın kırılma dönemlerinden birindeyiz. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir bakarsınız, çok ileriye gitmişiz, bir an gelecek, çok gerilere savrulabiliriz. Yani çalkantılı bir döneme giriyoruz. İnsanların neye inanacaklarını şaşıracakları bir dönem. Çok sabırlı ve dikkatli olmamız gerek.. Akıllı ve dürüst olacağız.

Yukarıdaki rivayet bu konuda bize şunu söylüyor: Korku ve panik yok. Hep söylüyorum: Sonuçta kader, rızık ve ecel değişmeyecekse, niye telaşlanıyorsunuz ki. Sonuçta bu denklem içinde insan kaçtığını sandığı şeye doğru koşar. Peki biz ne yapacağız, Allah’ın rızasına uygun bir yönde ilerleyeceğiz. Bu bizim imtihanımız açısından doğru olan tercih. Böyle davranarak Allah’ın rızasına ulaşacağız. Bu konuda aklımızı kullanacağız. Bu önemli. İstişare ve şûra yapacağız. Acele etmeyeceğiz, geç de kalmamaya dikkat edeceğiz.

Önce elinizdeki fidanı dikin. İyi bir işe niyet etmişseniz, onu tamamlayın. Geleceğe ilişkin tedbirli olmak gerek. Geleceği yalnız Allah bilir. Onun için geleceğe ilişkin genel değerlendirmeler önemli, ama somut haberler konusunda hem tedbirli, hem de dikkatli olmamız gerek. İhtiyad etmemiz gerek. Başka ihtimalleri de not etmek gerek. Şunu kafamıza kazıyalım. Umudsuzluk haram, biz yalnız da değiliz, çaresiz de değiliz. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “ol” deyince olduran, “öl” diyince öldüren, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allah var. Allah’ın gizli orduları da var. Cinler ve Şeytanlar, onların aramızdaki dostları da, Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. O zaman korku yok! Üzüleceksek, Allah’ın ipini bırakıp, Şeytanın ve onun dostlarının peşine takılanlar için üzülelim. Eğer onların nihai kararları buysa, zalimler için yaşasın cehennem. Ama eğer kurtulma ümidleri varsa, biz onlara sesimizi duyurup duyurmadığımız konusunda kendimizi sorgulayalım. Onlara acıyalım, onlar için üzülelim. Ha! Şu da var. Madem “fitne zamanı”dır. Eskilerin deyimi ile “yerin altının, yerin üstünden daha hayırlı olduğu bir zaman”, öyle olmasa bile, daha fazla ibadet edelim, helalleşelim, borçlarımızı ödeyelim, daha fazla hayır-hasenat yapalım. Daha fazla yardım edelim. 

Farkında mısınız, çok fazla sekülerleştik. Yani dünyevileştik. Metaryalist olduk. Solcular ya da Kapitalistler “Materyalist” oldu biz Metaryalist olduk. Onlar Materyal-İst oldu. Materyal, Fransızca bir kelime. Yeterli “Araç”a sahip olsalar dünyayı yerinden oynatabileceklerini düşünüyorlar. O aracı elde etmek için paraya ihtiyaçları var. O para Kapitalistte, solcu, “o para aslında emeğin sahibi olan işçi sınıfına aid olmalı” diyor. Bu akıl yürütme onları rasyonalist yapıyor. Hakikatin bilgisini istemiyorlar. Gerçeğin bilgisi de rölatif, zamana, mekana, şartlara, kişilere göre farklılık gösterince başlıyorlar kavgaya. Tabii hepsi, kişisel ya da kolektif bir fayda’dan söz ediyorlar. Bunun adı PragmatizmFayda “çıkar”a dönüşüyor, bir adım sonra. Ve bu “ilerleme” beraberinde sebeb-sonuç ilişkisine dayalı “Determinizm”i zorunlu kılıyor. Siyaset, ticaret, akademya büyük ölçüde bu “üçleme” / “teslis” ya da “şeytan üçgeni”nin içine sıkışıp kalıyor. Laiklik, bir “Katolik yanılsaması” olarak zaten “tevhid”i reddediyor temelde. Dualist bir anlayışı dayatıyor. Ruh ve beden bir arada olsa da onu kendi içinde yabancılaştırıyor ve çatışma alanı olarak görüyor. Kadın-erkek, işçi-patron çatışması gibi. “Hak” temelli bir anlayışı reddediyor. Yani “Galu bela zamanı”nda, “elestü bezmi”ndeki “ahid” ile “Amentü”deki “Ve bil gaderi hayrihi ve şerrihi minallahu teala” inancını yok sayıyor o birileri. İlahi kökenli “İrade” ve “rıza” kavramından uzaklaşıyorlar. Biz ise “Şeytani bir tuzak” olan “Metaryalizm”e, Şeytanın oltasındaki yem olan, kısmen “Materyal” ve daha çok “Meta”ya takılıyoruz. Meta: Dünya malı, alınan-verilen, alınıp-satılan her şey. Satılmak amacıyla üretilen, alınır satılır mal, ticaret malı. Onun için “biz Metaryalist olduk” diyorum. Materyalistler ve Metaryalistler bu anlamda zihniyet ikizleridirler. Tam da Sekülerleşmenin, Dünyevileşmenin merkezinde yer alırlar. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, alıp sattıklarımıza dikkat edelim, her anlamda ölçülerinizi tartışlarınızı doğru tutun. Kız kardeşlerinizin mirastaki paylarını, çalışanlarınızın havaic-i asliye ve emeklerinin karşılığını alnının teri kurumadan verin. Akrabalarınızı, komşularınızı görüp gözetin. Azrailin davetine hazır olun. Bizim kişisel kıyametimiz belki bugün belki yarın, bilmiyoruz.

Kur’an-ı Kerim’de “Meta’dan bahseden 31 ayet var. Buyurun işte bazıları: Kasas 60: Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? Lokman 24: Biz onları az (bir şey ve zaman) olarak metalandırıp yararlandırırız, sonra onları ağır bir azaba katlandırırız. Muhammed Suresi 12: Şüphesiz Allah, iman edip, salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkar edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir. Şuara 207: Onların ‘meta ile yararlandıkları’ şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz. Hadid 20: Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.

Unutmayın, o torpil ve rüşvetle elde ettiğiniz mal ve makamlar, mallarınız, canlarınız, sevdikleriniz, o haram yolda elde ettiğiniz bol ürün veren ekinleriniz, o haksız bir şekilde elde ettiğiniz, bol gelir getiren ticaretiniz sizin için fitnedir. Eğer öyle davranıyorsanız, sırtınızdaki bu yükten kurtulun, çünkü bugün nefsinize hoş gelen, size itibar ve güç sağladığını sandığınız şeyler, ahirette kendi sırtınızda, kendi cehenneminize taşıdığınız odunlara dönüşecek. Hep beraber tevbe edelim, yarın çok geç olabilir. Hacı Bektaş-ı Veli buyurdu ki, “Neresi seni dünyaya çekiyorsa, sana Allah’ı unutturuyorsa orası senin helakın için tuzaktır. Neresi seni Allah’a yöneltiyorsa, seni düşündürüyorsa, orası cennete gitmen için duraktır.”

Selâm ve dua ile.

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)