Sahi bu CHP necidir. Cumhuriyetçi desen, değil, olamaz. “Cumhuriyetçilik”, “çoğunlukçuluk” demektir, değil. Çoğunlukçu azınlık partisi gibi bir şey olmaz. Adındaki “Cumhuriyet” kelimesi, tek parti yadigârı. “Cumhuriyetçi” Parti olabilir, ama “Cumhuriyet savcısı” gibi bir Cumhuriyet Partisi. Ama haklılar, anayasanın değişmesi maddeleri ve başlangıcı hâlâ tek parti dönemine ait parti programını dayatıyor. O zaman diğer partiler CHP’nin alt kolları gibi oluyor. Bunlar Halkçı desen halkçı değil, Milliyetçi desen Milliyetçi değil, Laik desen Laik değil, Devletçi desen Devletçi değil, İnkılapçı desen, bunlar en Muhafazakâr parti.

CHP solcu mu? Yok canım.. Hem sağ mı kaldı, sol mu? Herkes “futbolcu” oldu.

CHP, Cumhuriyet gazetesi gibi! “Kemalist” olduklarını söylüyorlar da, hangi Mustafa Kemal, ya da Atilla İlhan’ın deyimi ile “Hangi Atatürk?” Nadir Nadi de, 12 Eylül’den sonra “Ben Atatürkçü Değilim” diye kitap yazmadı mı? Herkes Atatürkçü olmak zorunda olunca, herkes kendine göre bir Atatürk icat etti. Zaten Mustafa Kemal da siyasi anlamda oportünizme varan Pragmatik bir yol izledi.

Hangi Mustafa Kemal gerçek, Selanik’te Alatini efendinin de bir parçası olduğu oradaki, İttihatçı Masonik yapının içinde yer alan, Harekât ordusu ile İstanbul’a gelen Mustafa Kemal mi gerçek, Vahdettin’in yaveri olan mı?

Trablus’a giderken Filistin’de Musevi bir grupla sohbetindeki sözleri mi Mustafa Kemal’in gerçek fikirleri, yoksa Trablus için yola çıkarken ve vardıktan sonraki fikirleri mi gerçek anlamda samimi fikirler. Gözünden yaralanıp Bad Godesberg’e gittiğindeki Mustafa Kemal mi gerçek, Bulgaristan’da Ateşemiliter olduğu zamanki Yeni Çeri kıyafeti altındaki mi gerçek? Aşk mektuplarında anlattıkları mı? Selanik günlerinden beri tanıdığı, Bad Godesberg’e gözünden tedavi olurken yardımını aldığı İbrahim İhsan’ın manevi koruması ile Selanik ve İstanbul’daki o çevresi mi onun gerçek kimliğinin bir yansımasıdır.

Samsun’a çıkmadan hemen önce, ardından gemiye bindikten sonraki, Samsun’a inerkenki, Sivas’taki, Erzurum’daki, daha sonra Ankara’ya gelip, Vahdettin’e, “Heyet-i temsiliye adına” “Halife ve Hakan efendimiz” diye mektup yazan Mustafa Kemal mi gerçek. “Burjuva Kemal” diyenler kimlerdi, ya da “Gardrob devrimcisi” diyenler kimlerdi! Ecevit ya da Nazım Hikmet. “Trabzon’dan bir motor açılıyor / sa-hil-de-ka-la-ba-lık / motoru taşlıyorlar / son perdeye başlıyorlar!”

10. yıl albümü’nde, Hitler’le ortak ideallerden söz edilir. Falih Rıfkı Atay, “Son Saat” isimli kitabında Mussolini’ye övgüler dizer ve Mussolini’yi bir “Terbiye Diktatörlüğü” kurduğu için över. O yıllarda “Anadolu yaylalarında, çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiya köylülerini arar”.

Siyasette her grubun kendine göre bir Atatürk’ü var, CHP’de de tek bir Atatürk yok.

Nadir Nadi, 16 Aralık 1965’de Cumhuriyet gazetesinde “… ulusal bağımsızlık başkalarının uydusu halinde yaşamak anlamına geliyor ve halkçılık ilkesi halkın bir mutlu azınlık elinde cennet vaatleri ile ömrü billah sömürülmesi sayılıyorsa biz Atatürkçü değiliz...” diye yazıyordu. Nadir Nadi’ye bir zamanlar kendi arkadaşları “Nadir Nazi” diyordu. Hitlerin doğum günü kutlamasına gidiyorlardı. O da çok partili döneme girerken gitti, DP listesinden bağımsız aday oldu. Şeriatçı yayınlar da yaptı, Fethin 500. yılı dolayısı ile. Netekim “dün dündür, bugün de bugün”. CHP bugün solcu geçiniyor ama bir zamanlar Ecevit, İnönü’ye karşı “ortanın solu” fikrini savunduğu için topa tutulmuştu. İnönü ekolüne göre, sağ da sol da CHP’nin meselesidir.. Komünist olunacaksa da, dindar olunacaksa da CHP bunu yapabilir. DP’yi de zaten CHP’nin içinden çıkan bir grup kurmuştur. O iş bir ayrılık değil, bir görevlendirmedir. CHP’nin, Cumhuriyet gazetesinin bugün Nazım Hikmet’e sahip çıktığına bakmayın, geçmişte “resimlerini yüzüne tükürülsün” diye basıyorlardı.

Aziz Nesin, Aybar, Behice Boran, Mihri Belli, İdris Küçükömer, Kemal Tahir, Atilla İlhan yazılarında Mustafa Kemal’den bahsederken ortak bir çizgide buluşabilirler mi? CHP ve Kemalizm çok tutucu bir hareket. “İnkılapçılık” sadece bir slogan. Bugünkü hali ile de dünyayı 19. yy sonlarında, savaş yıllarında oluşan kavram ve kurumlarla anlamaya ve açıklamaya çalışan bir hareket. 

1920’deki Mustafa Suphi cinayetiyle başlayan süreçte, Cumhuriyet sonrası 1923, 1925, 1927, 1929, 1933, 1944, 1945, 1947 ve 1951 tevkifatlarıyla kesintisiz devam etmiştir. Cumhuriyet Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’a, Kazım Karabekir’e emredilmiş, adamcağız gidip TKP (F)’nin üyesi olmuştur. Mesela, TKF/Türk Komünist Fırkası’nın kurucuları arasında, Tevfik Rüştü Aras, Mahmut Esat Bozkurt, Celal Bayar, Yunus Nadi, Kılıç Ali, Hakkı Behiç Bayiç (Parti Genel Sekreteri), İhsan Eryavuz, Refik Koraltan, Eyüp Sabri Akgöl ve Süreyya Yiğit vardı. 

Partiye Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, İsmet İnönü ve Kâzım Karabekir de üye oldular. Yeni Gün gazetesi partinin yayın organı olarak çıkarıldı. TKF aslında parti, Anadolu’daki sol eğilimleri bünyesinde toplayıp, denetim altına almanın peşindeydi. Ruslar oynanan oyunun farkına vardıkları için Komintern’e üyelik için başvurusu kabul edilmedi.. Kuruluşundan 3 ay sonra da kapatıldı. Ama Taksim Anıtında hâlâ 8 Ağustos 1928’de İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırılan ve parasının tamamı ödenmediği için havuz kısmı eksik kalan, en yüksek bağışı Berç Keresteciyan, Banca Commercineal İtaliano ve Nestle firmasının yaptığı Cumhuriyet anıtında, SSCB generali Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un da heykeli bulunmaktadır. Ve her milli bayramda, bu Kurtuluş Savaşı öncesi İşgal kuvvetlerinin komutanlarının heykellerinin de bulunduğu anıtın önünde saygı duruşunda bulunulmaktadır.

Sahi bu CHP necidir. Cumhuriyetçi desen, değil, olamaz. “Cumhuriyetçilik”, “çoğunlukçuluk” demektir, değil. Çoğunlukçu azınlık partisi gibi bir şey olmaz. Adındaki “Cumhuriyet” kelimesi, tek parti yadigârı. “Cumhuriyetçi” Parti olabilir, ama “Cumhuriyet savcısı” gibi bir Cumhuriyet Partisi. Ama haklılar, anayasanın değişmesi maddeleri ve başlangıcı hâlâ tek parti dönemine ait parti programını dayatıyor. O zaman diğer partiler CHP’nin alt kolları gibi oluyor. Bunlar Halkçı desen halkçı değil, Milliyetçi desen Milliyetçi değil, Laik desen Laik değil, Devletçi desen Devletçi değil, İnkılapçı desen, bunlar en Muhafazakâr parti. Neyse. Bugünlük de bu kadar. Bana kalırsa ne CHP ve ne de Atatürkçülüğün ne olduğuna karar vermek kolay bir iş değil. Onlar her şey ya da hiçbir şey. İkisi de mümkün! Herkes her yerde. “Siyaset pazarı” “maskeli balo” gibi. Onlar düşündüklerini değil, karşılarındakilerin duymak istedikleri şeyleri söylüyorlar. Bulundukları ortamın rengine bürünüyorlar. Selam ve dua ile..

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)