Ne günler yaşadık. İlk mahkûmiyetimi 12 Mart’ta, Milli Nizam Partisi Davasında, siyasi bir partinin gençlik teşkilatının basın bildirisinde bir ayet mealinden alıntı yaptığım için almıştım. 74 affı ile kurtuldum. Yargıtay da davayı zamanaşımından eşzamanlı bozmuştu

Ne günler yaşadık. İlk mahkûmiyetimi 12 Mart’ta, Milli Nizam Partisi Davasında, siyasi bir partinin gençlik teşkilatının basın bildirisinde bir ayet mealinden alıntı yaptığım için almıştım. 74 affı ile kurtuldum. Yargıtay da davayı zamanaşımından eşzamanlı bozmuştu.

Ne günlerdi o günler. İsmet Paşa; “hiç Allah demiyorsunuz” diye soran gazeteciye, “Allah ısmarladık” diye cevap veriyor. “Bak işte dedim” diyordu! Politikacıların konuşma ve yazılarında “çok Allah dediği için” sanık olduğu günlerdi o günler. Eee, ne de olsa “İstiklal Mahkemeleri”nden bugünlere geldik. Kanuna göre yargılama yapılan mahkemeler değil, kararı kanun sayılan mahkemeler. İcabında savcısı da yok, savunması da. Temyizi de yok. Sen bu mahkemelerden adalet bekle! Bir günde 5 defa, ve haftada 5 gün duruşmaya çıkan bir gazeteci düşünün. Bu da benim yaşadığım günlere ait acı bir hatıra. Beni bir günde 3 mü 4 mü defa yargılayan hakim, bir süre sonra intihar etti. Yargılamadan sonra “gel konuşalım” demişti, bazı hatıralarını anlatmıştı. Adalete güvenini kaybetmişti. Beni o davaların hepsinden berat ettirmişti o gün.

M. Doğan davasında gazetemize 312 General dava açmıştı. Ben söylemediğim bir sözden dolayı, Erkaya davasında tazminata mahkûm oldum ve evim haczedildi. AİHM’e gittim, çok uzun yargılama sonunda davayı kazandım ve daha iki yıl önce yeni, evim iade edildi. Erdoğan Başbakandı, Davudoğlu Dışişleri Bakanı, Erdoğan talimat verdi, “dostane çözüm yoluyla rızaen sulh” için, Davudoğlu “tamam” dedi, ama konuyu havale ettiği daire başkanı, konuyu savsakladı ve o iş olmadı ve ben de bir daha kapılarına gitmedim. Zaten Davudoğlu Başbakan olunca yakın çevresine ulaşmak bile artık mümkün değildi. Yıllar sonra, AİHM kararı ile konu dostane çözüme gitti. Koman ile mahkemelik olduk, Hurşit Tolon, Çetin Doğan’la mahkemelik oldum. Çevik Bir başımın belası idi. Hemen her hafta hakkımda suç duyurusunda bulunuyordu.

Fetullah Gülen Türkiye’den gitmeden, bir hafta aleyhinde yayın yapıldı, hem de tüm mediada. Gülen gitti, bana döndüler. Bir hafta da benim aleyhime yayına başladılar. Uğur Dündar, Tv’den ve yazılı mediada iftiranın bini bir para! Hakkımda onlarca dava açıldı o aylarda gitmedim, direndim. Allah yardım etti, onlar kaybetti. Askeri mahkemede 7,5 yıl yargılandım, sonuçta kazanan ben oldum.

CHP, BÇG, ÇYDD, ADD’nin desteklediği suç duyuruları oldu, hiç birinde 81 ilde aleyhime suç duyurusunda bulunulmadı. Bu iş bu anlamda 312 General davasından daha garip bir dava! 312 General tek bir avukata vekalet verdi ve tek bir dava açıldı. 81 ilden kopyala yapıştır 81 suç duyurusu! Bu hangi aklın ürünü ise! 

Sonunda işte bu tür işler yüzünden, Baro yasasında değişiklik yapılmasına rağmen, 3 büyük ilde hedeflenen ikinci barolar henüz kurulamadı.Bu bir kamuoyu yoklaması değil, somut bir gerçek. 

Adalet mülkün temelidir. Adalet camiasında avukat nerede, savcılar ne durumda, mahkemeler ne alemde!.. 

Benim hakkımda suç duyurularına, açılan tazminat davasına, bu süreçte yapılan açıklamalara bakıyorum, insan üzülüyor. Koskoca bir parti nasıl böyle bir şey yapabilir! Bunun sebebi; “güç zehirlenmesi” mi, partiyi ele geçirmeye çalışan sonradan gelenler mi? Kalkıştıkları işin sonunu nasıl düşünmezler? 

“AK Parti içindeki, FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve onların papatyaları”ndan söz ettik, başımıza neler geldi. “FETÖ’cüler ve onların zihniyet ikizi (AKP!?)’liler ve onların türevleri” hâlâ mevzilerini koruyorlar anlaşılan. Bunların savundukları İstanbul sözleşmesi, 28 Şubat’ın 5’li çetesi ve Gezi Parkının arkasında, onlara sponsor olan holdingler LGBT+’lara sponsor olurken, “Bizim Yeşil Sermaye”, “niye eli kolu bağlı duruyor” diyorum, bakıyorum AK Parti’ye sonradan gelen birileri, HKP’den birileri, TGC ayağa kalkmış. Ecevit’in mecliste başörtüsü konusunda, Kavakçı’ya “haddini bildirme”si gibi AK Parti’de de birileri, “benim kim olduğumu biliyor musun”, “kiminle konuştuğunu biliyor musun?” diye partisi adına bana “haddimi bildirmeye” kalkıyor, sonra da AK Parti Genel Sekreteri konuşuyor, Genel Başkanlığı, Kadın Kolları, İl Teşkilatı adına, KADEM, (Kadem Başkanı, hem kendi adına, hem de kurumu adına) suç duyurusunda bulunuyorlardı. Hazırlanan suç duyurusu ve dava dilekçelerinde AKP’liler sanki AK Parti’nin tamamına hakim olmuş gibi anlatımlar ve “Cumhurbaşkanının gösterdiği yönde ve talimatları ile” ifadelerine atıflar yaparak suçlamalar sürdürülüyor. Erdoğan herhalde, adından söz edilen, adına açılan bu dava dilekçesini görmemiştir bile.. Bu şartlar altında savcıların ve mahkemelerin durumunu düşünüyorum! Hatırlatıyorum: Bu silah geri teper. Keskin sirke küpüne zarar verir. Adaletin terazisi ile oynamaya kalkanlara fırsat vermeyin. Bu konuda bir şaibe ve şüphe bile işin tadını kaçırır. Adalet herkese lazım. 

Selâm ve dua ile

Okumaya devam edin
Yorumlar (0)